Herkesin bir korkusu vardır. Peki bu korkular doğuştan mı gelir, yoksa sonradan mı edinilmiştir? Bu soruya cevap arayan Amerikalı psikolog John B. Watson, tarihin en korkunç deneyini gerçekleştirmişti.
BOLD- Rus psikolog Ivan Pavlov, canlıların bazı şeylere karşı nasıl şartlandığını anlamak için bir deney gerçekleştirmişti. Bir köpeği odaya yerleştirdi, ona her yemek verişinden önce zili çaldı. Köpek yemeği her gördüğünde salyalar içerisinde kalıyordu.
Bir süre sonra zil çaldıktan hemen sonra yemek geldiğini anlamaya başladı. Zil onun için yemek demekti. Bir süre sonra ağzının sulanması, salyalar içinde kalması için zil sesini duyması yeterliydi.
IVAN PAVLOV’UN ŞARTLI REFLEKS DENEYİ İLHAM VERDİ
İşte bu aşamada köpeğin salya refleksi zil şartına bağlanmış oldu. Tıpkı Pavlov’un köpeğinde olduğu gibi insanların da gündelik hayatta şartlanmışlıkları var.
Amerikalı psikolog John B. Watson, Pavlov’un köpek üzerinde gerçekleştirdiği şartlanma deneyini bir adım ileriye taşımak istedi. 1920 yılında duygusal reaksiyonların da insanlar tarafından şartlandırılmış olabileceği konusunu araştırmaya başladı.
Deneyin başrolü Albert B. olarak bilinen 9 aylık bir bebekti. Bir bebek, psikoloji deneği olmuştu.
9 AYLIK BEBEĞE YETİŞKİNLERİN KORKTUĞU HAYVANLARI GÖSTERDİ
Psikolog Watson, küçük Albert’e yetişkin insanların korktukları ya da sakındıkları hayvanları ya da nesneleri göstermek istedi. Beyaz fare, tavşan, maymun, korkunç maskeler ve yanan gazeteler gibi objeleri 9 aylık bebeğe gösterip tepkilerini analiz etti.
Küçük Albert, kendisine gösterilen hiçbir şeye karşı herhangi bir korku belirtisi bile göstermedi.
Bunun Watson için büyük bir anlamı vardı. Korku, insanların sonradan edindiği bir duyguydu. Watson bu defa deneyde küçük bir düzenleme yaptı.
Albert’e bir daha fare gösteren doktor, aynı zamanda bir çekiçle metal bir boruya vurarak yüksek bir ses çıkardı. Küçük Albert, doğal olarak yüksek sesi duyduğu zaman ürküp ağlamaya başladı. Watson bu şartlanma prosedürünü yedi hafta boyunca tekrarladı.
BEBEK YÜKSEK SESİ DUYMADAN DA AĞLADI
Küçük Albert her seferinde gözyaşlarına boğuldu. Deneyin ilerleyen safhalarında Albert’in ağlaması için yüksek bir sese gerek kalmadı. Küçük çocuk, yalnızca fareyi görünce bile ağlamaya başlıyordu.
Watson, raporunda şunları yazdı: “Fare gösterildiği an bebek ağlamaya başladı. Ani bir şekilde soluna döndü ve sol tarafına düştü. Kendini kaldırdıktan sonra o kadar hızlı bir şekilde fareden uzaklaştı ki masadan düşmeden önce zor yakalayabildik.”
Küçük Albert, tüylü ve beyaz olan her şeyden korkmaya başlamıştı.
Deneyin sonucunda klasik şartlandırmanın korkuları oluşturabileceği ortaya çıktı. Yani korkulan çoğu obje veya havyandan şartlanma sebebiyle korkuluyor.
Watson deneye başlamadan önce şartlanma kriterleri şöyleydi:
- Nötr uyarı: Beyaz fare
- Şartlı uyarıcı: Yüksek ses
- Şartsız tepki: Korku
Deneyin ardından şartlar şöyle değişti:
- Şartlı uyarıcı: Beyaz fare
- Şartlı tepki: Korku
KÜÇÜK ALBERT KİMDİ, DENEYDEN SONRA BEBEĞE NE OLDU?
Deney psikoloji alanında büyük gelişmelerle sonuçlansa da fazlasıyla eleştirildi. Deney Albert’in hayatını tamamen değiştirdi. Deney sırasında acı çektiği net bir şekilde görülebilen küçük Albert, bu süreci yedi hafta boyunca tekrar etti.
Küçük Albert olarak bilinen bebeğin gerçek kimliği sonradan ortaya çıktı. Douglass Merritte isimli bebek, 10 Mayıs 1925 tarihinde hidrosefalus (beyinde su toplaması) sebebiyle altı yaşında hayatını kaybetmişti.
Psikoloji deneylerine ilişkin en büyük tartışmalardan bazıları küçük Albert deneyi üzerine döndü.